17.08.2022 tarihli ve 31926 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan gelişmeler…

  • Aydın Adnan Menderes Üniversitesi tarafından çıkarılan Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Önlisans ve Lisans Eğitimi Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik kapsamında; dönem içi, dönem sonu ve bütünleme başarı notlarının ağırlıkları, not baremi ve baremdeki bazı harf notlarının anlamları yer almaktadır. Yönetmelik, 17.08.2022 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
  • Anayasa Mahkemesinin 20.07.2022 Tarihli ve E: 2020/98, K: 2022/87 Sayılı Kararı, 12.06.1933 tarihli ve 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun’a 01.02.2018 tarihli ve 7078 sayılı Kanun’un 11. maddesiyle eklenen ek 2. maddenin Anayasa’nın 2., 5., 13. ve 35. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebine ilişkindir. Davacı banka lehine üzerinde rehin tesis edilen araca uyuşturucu imal ve ticaretinde kullanıldığı gerekçesiyle el konularak Emniyet Genel Müdürlüğüne hibe edilmesi işleminin iptali talebiyle açılan davada Van 4. İdare Mahkemesi; itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varmış olup bu kuralın iptali için itiraz yoluna başvurmuştur. Anayasa Mahkemesi; Kanun’un ek 2. maddesinin 2. fıkrasının (c) bendine ilişkin yaptığı incelemede ilgili kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olup kanunilik şartını taşıdığı, kural ile mülkiyet hakkının ölçüsüz şekilde sınırlandırılmadığı gerekçesiyle bu kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine, Kanun’un ek 2. maddesinin 2. fıkrasının 3. cümlesinin (c) bendi ve “satış dışı yöntemlerle tasfiye” yönünden yaptığı incelemede ilgili kuralın mülkiyet hakkına sınırlama getirdiği ve hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerini ihlal edici nitelikte olması dolayısıyla kanunilik ölçütüne uygun olmadığı gerekçesiyle bu kuralın Anayasa’nın 5. maddesine aykırı olduğuna ve iptaline 20.07.2022 tarihinde oy birliğiyle karar vermiştir.
  • Anayasa Mahkemesinin 20.07.2022 Tarihli ve E: 2022/48, K: 2022/93 Sayılı Kararı, 06.01.1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 18.06.2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle değiştirilen 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasının 1. cümlesinin, (6) numaralı fıkrasının 1. cümlesinin, 2577 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (7) numaralı fıkrasının “…2 ve 6. fıkralarda sözü edilen kararlar, dosyanın gönderildiği Danıştayın ilgili dairesi ve kurulunca, kesin olarak verilir.” bölümü yönünden, 05.04.1990 tarihli ve 3622 sayılı Kanun’un 17. maddesiyle değiştirilen 48. maddesinin 18.06.2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değiştirilen (7) numaralı fıkrasının “…2 ve 6. fıkralarda sözü edilen kararlar, dosyanın gönderildiği Danıştayın ilgili dairesi ve kurulunca, kesin olarak verilir.” bölümünün, Anayasa’nın 2., 13., 36. ve 155. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebine ilişkindir. Davacının aylıktan kesme cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali talebiyle açılan davanın reddine yönelik karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varmış olup bu kuralların iptalleri için başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi; ilgili kurallar nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiği ve yargısal yollara başvuru imkanının engellendiği gerekçesiyle İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 18.06.2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle değiştirilen 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasının 1. cümlesinin, 05.04.1990 tarihli ve 3622 sayılı Kanun’un 17. maddesiyle değiştirilen 48. maddesinin 18.06.2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değiştirilen (7) numaralı fıkrasında yer alan “…ve 6.…” ibaresinin, “istinafın kanuni süre geçtikten sonra yapılması hali” yönünden Anayasa’ya aykırı olduklarına ve iptallerine oy çokluğuyla 20.07.2022 tarihinde karar vermiştir.
  • Anayasa Mahkemesinin 26.05.2022 Tarihli ve 2019/36978 Başvuru Numaralı Kararı, kolluk görevlileri tarafından gereksiz ve orantısız güç kullanılması sonucu ölümün meydana gelmesi ve ölüm olayına ilişkin olarak soruşturma izni verilmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucular; oğulları Y.C.C.’nin kendi halinde oturmakta iken polis memurları tarafından yere yatırılarak darp edildiğini, gerekmediği halde üzerine biber gazı sıkılarak ölümüne sebebiyet verildiğini, müdahalenin sınırını aşan polis memurları hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verildiğini, yapılan itirazlarının da reddedildiğini, anılan kararda soruşturma yapılmasını gerektirecek makul şüphe olduğunu belirten muhalefet şerhi bulunduğunu, ön inceleme soruşturmasının İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Müdürlüğünce yürütüldüğünü, hakkında soruşturma yapılanların da polis olması nedeniyle soruşturmanın tarafsız olmadığını, soruşturmanın cezasızlıkla sonuçlandırıldığını, ön inceleme raporunu hazırlayanlar tarafından kendilerinin ifadelerinin alınmadığını belirterek Anayasa’nın 17., 36., 40. ve 141. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi; açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı gerekçesiyle yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna, kolluk görevlisi tarafından şahsın ölümüne etkisi olan biber gazı kullanılması şeklindeki müdahalenin orantılı olmadığı gerekçesiyle yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edildiğine, Bölge İdare Mahkemesi kararında yaşam hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığına ilişkin bir değerlendirme bulunmadığı ve bu hususa ilişkin değerlendirmelerin yer alabileceği bir soruşturma ve gerektiğinde kovuşturma yapılmasının engellendiği gerekçesiyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine, 26.05.2022 tarihinde oy birliğiyle karar vermiştir.
  • Anayasa Mahkemesinin 16.06.2022 Tarihli ve 2018/17029 Başvuru Numaralı Kararı, kamu görevlisi olan başvurucunun söylemleri nedeniyle kınama cezası ile cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali istemiyle Aksaray İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Aksaray İdare Mahkemesi tarafından dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Davalı idare, davanın kabulü kararına karşı istinaf talebinde bulunmuştur. Konya Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi istinaf başvurusunun kabulüne, istinafa konu kararın kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi; idare ve BİM tarafından başvurucunun disiplin cezası ile cezalandırılmasının zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğinin ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyulamamış olması gerekçesiyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna ve Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine 16.06.2022 tarihinde oy birliğiyle karar vermiştir.
  • Anayasa Mahkemesinin 16.06.2022 Tarihli ve 2018/25614 Başvuru Numaralı Kararı, kamu makamları tarafından sağlık hizmetlerine erişim konusunda yeterli önlem alınmaması ve tıbbi ihmal sonucunda ceza infaz kurumunda ölüm meydana gelmesi nedeniyle yaşam hakkının, ölümcül hastalığa rağmen infazın ertelenmemesi ve bu konuda etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi ayrıca yakının ölümüyle sonuçlanan süreçte yaşananlar ve ölüm olayı dolayısıyla yaşanan üzüntü nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvurucu, oğlunun ölümcül hastalığına rağmen sağlığının korunması için gerekli önlemlerin Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından alınmadığını, gerekli tedavi işlemlerinin yaptırılmadığını, ayrıca oğlunun hastalığının yanlış teşhis edilerek hatalı tedavi uygulanması nedeniyle ilerlediğini, bu nedenlerle ölümün gerçekleştiğini belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi; kanunda öngörülen yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru öncesinde tüketilmiş olmaması gerekçesiyle yaşam hakkının tıbbi ihmalden dolayı ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilemez olduğuna, şahsın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan rahatsızlıklarda Ceza İnfaz Kurumu personeli tarafından gecikmeksizin hastaneye sevkinin sağlandığı ve beyin kanamasının ötesinde gelişen durumun Ceza İnfaz Kurumu personelince fark edilmesinin kendilerinden beklenemeyeceği gerekçesiyle yaşam hakkının ceza infaz kurumu görevlilerinin ihmalinden dolayı ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olup bu iddianın kabul edilemez olduğuna, başvurucunun oğlunun ceza infaz kurumunda ranzada değil yerde yatırıldığı, sağlık durumuna uygun diyet verilmediği iddialarının M.O.’nun ceza infaz kurumunda tutulduğu koşulların yetersizliğine işaret etmek bağlamında ileri sürüldüğü ve başvurucuya ait; oğlunun kelepçeli halde tutulduğu, defin işlemleri sırasında güvenlik güçlerince engelleme ve tehdide maruz kaldığına dair iddiaların M.O. tarafından adli makamlar önünde dile getirmediği, dolayısıyla kişi bakımından yetkisizlik söz konusu olduğu gerekçesiyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının başvurucunun kendisi açısından ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilemez olduğuna, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin diğer iddiaların kabul edilebilir olduğuna, hastalığı bulunan M.O.’nun uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulduğu gerekçesiyle Anayasa’nın 17. maddesinin 3. fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa’nın 17. maddesinin 3. fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine 16.06.2022 tarihinde karar vermiştir.
  • Anayasa Mahkemesinin 16.06.2022 Tarihli ve 2020/26067 Başvuru Numaralı Kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tek taraflı deklarasyon sonucunda verdiği kayıttan düşme kararına dayanılarak yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvurucu, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.12.2009 tarihli kararıyla Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP-C) silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasına mahkum edilmiştir. Bu karar, Yargıtay incelemesinden geçerek 09.04.2012 tarihinde kesinleşmiştir. Başvurucu, mahkumiyetle sonuçlanan davaya ilişkin olarak 22.08.2012 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, AİHM’in tek tarafı deklarasyon sonucunda verdiği kayıttan düşme kararına dayanarak bulunduğu yargılamanın yenilenmesi talebinin hukuka aykırı biçimde reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin AİHM kararıyla ispatlandığını ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi; Mahkemece yapılan değerlendirmenin AİHM kararıyla örtüşmediği, deklarasyon metninde kabul edilen ihlalin giderilmediği ve Anayasa’nın 36. maddesinin gerektirdiği ölçüde ve özende bir incelemenin Mahkeme tarafından yapılmadığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine, ihlal dolayısıyla oluşan manevi zararlar için başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine 16.06.2022 tarihinde oy birliğiyle karar vermiştir.
  • Yargıtay 9. Hukuk Dairesine Ait Karar (Esas No: 2022/4732, Karar No: 2022/8689): Uyuşmazlık, ek dava olarak açılan davada verilen kesin hüküm sebebiyle ret kararının yürürlükteki hukuka aykırı olup olmadığına ilişkindir. Davacı vekili, davacının 01.10.2004 tarihinde işe başladığını, iş sözleşmesinin haksız feshedildiği 02.04.2010 tarihine kadar sondör olarak çalıştığını, davacının bir kısım işçilik alacaklarının tahsili için davalı aleyhine açtıkları dava sonucunda, Diyarbakır 3. İş Mahkemesinin 13.01.2014 tarihli ve 2013/236 Esas, 2014/219 Karar sayılı ilamı davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının 7.563,33 TL kıdem tazminatı alacağı bulunduğunun tespit edildiğini, taleple bağlı kalınmak suretiyle 5.000,00 TL alacağın tahsiline karar verildiğini, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulduğunu beyan ederek bakiye 2.563,33 TL kıdem tazminatı alacağının 02.04.2010 tarihinden itibaren bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; kesin hüküm itirazında bulunduklarını, davacının daha önce açtığı davada 5.000,00 TL kıdem tazminatı alacağının kabulüne karar verildiğini ve diğer tüm taleplerinin reddedildiğini, ayrıca davacının ilk davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadığını, davasını ıslah etmesine rağmen kıdem tazminatı alacağını ıslah etmediğini, ıslah dilekçesinde fazlaya ilişkin hakkını saklı tutmayan tarafın dava açamayacağını savunarak davanın reddini istemiştir. Diyarbakır 3. İş Mahkemesi davanın reddine karar vermiştir. Adalet Bakanlığı, bu kararın temyizen incelenmesini istemiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi; ilk derece mahkemesi tarafından kısmi davadaki tespit hükmünün kesinleştiği ve davacının kesinleşen tespit hükmüne göre kalan kıdem tazminatı alacağını talep edebileceği gözetilmeden hatalı hukuki değerlendirme ile karar verildiği gerekçesiyle, kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına bozulmasına 05.07.2022 tarihinde oy birliğiyle karar vermiştir.
Share.
Exit mobile version