İstanbul Barosu Bilişim Hukuku Komisyonu Yapay Zekâ Çalışma Grubu, yakın zamanda Metaverse teknolojisinin farklı teknolojiler ve hukuk dalları ile ilgili ilişkisini açıklayan kapsamlı bir rapor hazırlamıştır. Bu nedenle, oldukça ilgi çekici olan ve Yapay Zekâ Çalışma Grubu tarafından her ince ayrıntısı ile ele alınan bu konuya ilişkin, spesifik olarak, Metaverse ve NFT ile NFT’lerin Fikri Mülkiyet Hukuku bağlamında irdelenmesi konusuna dair bu köşe yazısını kaleme alma gereği duydum.

Metaverse Kavramı

Metaverse, üst, öte anlamına gelen meta kelimesi ile evren anlamında gelen “universe” kelimesinin birleşiminden doğmaktadır. Kavram ilk defa Amerikalı yazar Neal Stephenson’ın 1992 yılında yazdığı “Snow Crash” isimli eserinde kullanılmıştır.

Metaverse, Türkçe’de sanal bir evren olarak ifade edilebilecek bir kavram olup, özellikle sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik cihazları aracılığıyla kalıcı çevrimiçi 3D sanal ortamları destekleyen internetin ve kişisel olduğu kadar sanal ortamın varsayımsal bir yinelemesi olarak ifade edilmektedir. bireylerin bilgisayarları. yapıldı. Metaverse bilgisayarlar, Android cihazlar ve 3D cihazlar sayesinde insanların bilişsel olarak yapay bir fiziksel ortama dahil olmalarını sağlar. Yapay zekâ ile oldukça ilişkili bir kavram olan Metaverse, güvenli, zengin deneyim ve etkileşim beklentisinin bir sonucu olarak internetin bir sonraki adımı olarak görülüyor.

Blokzincir ve NFT Kavramı

Blok zinciri kavramı 2008 yılında Satoshi Nakamato adlı bir makalede bilinmeyen kişi/kişiler tarafından internete ek bir altyapı olarak ortaya atılmıştır. Bitcoin ve farklı altcoinlerin daha sonraki süreçlerde yaygınlaşması ile başta finans sektöründe olmak üzere tüm dünyada geleneksel ödeme sistemlerinden başkaca bir tutum sergilenmesine neden olmuştur. Blok zinciri, en basit haliyle, bloklar halinde sürekli olarak yeni işlemlerin eklenmesi sonucunda tüm verilerin dağıtık bir veri tabanına kaydedildiği teknolojik bir olgu olarak tanımlanabilir.

NFT, en basit şekilde, akıllı sözleşmeler aracılığıyla blokzincir (blockchain) sistemlerine kaydedilen kod dizileriyle oluşturulan kripto varlıkları olarak tanımlanabilir. Bu haliyle NFT, teknik olarak kod dizilerinden oluşan ve dijital ortamda anlam ve önemi olan bir dijital varlığa karşılık gelmektedir. NFT’ler, adından da anlaşılacağı gibi, “token” adı verilen bir tür kripto varlığıdır.

Kullanıcıların belirli bir merkeze bağlı kalmadan birbirleri ile bilgi alışverişinde bulunabilecekleri, birbirlerinin iş ve işlemlerini görebilecekleri bir sistem olan blockchain kavramı ile bu kez internetteki içerikler merkezi şirketlere değil bireylere aittir ve içerik İnternet üzerinde kripto para ve Fungible Tokens (NFT) gibi kripto varlıklar aracılığıyla gerçekleşir. Gerçekten de Metaverse Web 3.0 kavramı ile birleşse de artık bir yaşam alanı haline gelen internet ve sosyal medyada oluşturulan, kazanılan veya paylaşılan içeriklerin maddi bir değeri olabilir. Bu sayede internet üzerinde oluşturulan içeriklerin sadece merkezi sosyal medya platformlarında değil, internetin tamamında anlam kazanabileceği ve yeni sosyal ve ekonomik fırsatlarla birlikte daha da büyük atılımların gerçekleştirilebileceği düşünülmektedir.

NFT ve Metaverse

NFT’lerin Metaverse içindeki yerini özetlersek, NFT’ler varlık olarak açıklanabilir. Nitekim sayısallaştırılmış herhangi bir çalışma kullanılarak oluşturulan NFT’nin kodlanmış bir meta veri dosyası olduğu yönünde yorumlar da bulunmaktadır. Buna göre aynı blok zinciri ağına bağlı tüm evrenlerde geçerli olabilecek, mümkün olduğunca taşınabilir ve kullanılabilir varlıklar olan NFT’ler bir varlık aracı olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda, NFT’nin doğası gereği tek bir kişiye ait olduğunu ve NFT’ye konu olan ürünün tekilliğini doğrulama görevini de üstlenmektedir. Bu sayede NFT’nin de bir sahiplik belgesi rolü üstlendiği belirtiliyor.

Fakat, NFT’ler blockchain ağları ile sıkı sıkıya bağlı unsurlar olup her Metaverse platformu bakımından geçerli olmaları zaruriyeti bulunmamaktadır. NFT’lerin Metaverse’de yer alması zorunlu olmamakla birlikte günümüzde birçok proje NFT’lerin kullanımına uygun şekilde geliştirilmektedir. Bu nedenle, vadedilen evrenlerin gerçekleşmesi halinde dijital sahipliği garanti altına alma fonksiyonuna hizmet edecekleri değerlendirilmektedir. İşin hukuki tarafı böyle olmakla birlikte, halihazırda NFT’lerin Metaverse’teki yerini belirleyen en temel unsurlar, NFT’lerin dijital sanattaki yeri ile NFT’lerin ticari ve reklam fonksiyonudur. Metaverse ve NFT kavramlarının gündemimize girdiği 2021 yılının son çeyreğinden itibaren birçok tanınmış marka NFT koleksiyonu çıkartarak Metaverse’te yerini almış yahut alacağını duyurmuştur.

NFT ve Fikri Mülkiyet

NFT kavramı ağırlıklı olarak dijital sanatla bağlantılı olarak kullanıldığından, NFT’lerin doğrudan bir “eser” olduğu yönünde bir kanaat gelişmiş olsa da bunun isabetli olmadığı söylenebilecektir. Nitekim NFT’ler, dijital bir sertifika gibi fonksiyon göstererek başta eser sahibinin tespiti anlamında işlem güvenliğinin sağlanması işlemini haiz olup işlemlerin dijital ortamda herhangi bir merkezi otoriteye bağlı kalmaksızın hızlı yürütülmesine imkân sunabilmek ve sanatçıların ve NFT’leri bir reklam unsuru olarak kullanacak şirketlerin fiziksel sınırlarını/kısıtlılıklarını aşarak geniş kitlelere ve böylece yüksek gelirlere ulaşmasına imkân tanıyabilmektedir.  Fakat NFT, bir kod dizisi olup bu kod dizisi bir fikri ve sınai ürünü konu edinebileceği gibi bir başka varlığı da konu edilebilir veya NFT’nin kendisi dijital bir varlık olabilir. Teknik tanımıyla NFT, esasen eserin kendisi olmayıp, Token ID’si ve sözleşme adresinin birleşiminden oluşan özgün kombinasyonu içerir bir metaveri dosyasıdır.

Gerçekten de NFT’lerin rolü birçok durumda eserin kendisi değil, eserin bir nüshasını taşıyan ve dijital ortamda bu nüshaya erişimi mümkün kılan araç konumunda olmasıdır. Çünkü birçok durumda, NFT’nin oluşturulması sırasında NFT’nin dayandığı esere yönelik bir hususiyet katılmadığı ve NFT’ye dönüştürmenin teknik bir süreçten ibaret olduğu belirtilmektedir. Fakat, istisnai olarak NFT’nin bağlı olduğu akıllı sözleşmenin de belirli şartlar altında bir sanat performansı oluşturacak biçimde kodlanması halinde, artık NFT’nin bir bütün halinde eser olarak kabul edilmesi gerektiği kabul edilebilecektir. Zira, NFT’nin içerdiği kod dizisinin, dayandığı eserin hususiyetinin farklı bir yoruma ve görünüme ulaşmasını sağlayacak şekilde oluşturulması halinde burada kod dizisini de oluşturan kişinin hususiyetini yansıtabileceği ve diğer şartlar da oluşmuşsa eser kapsamında kabul edilebileceği değerlendirilmektedir.

NFT’nin bir eser olabilmesi için 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (“FSEK”) sayılan şartları taşıması gerekmektedir. FSEK’in 1/B maddesinin a fıkrasında düzenlendiği üzere eser; sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini ifade etmektedir. Bu maddeden yola çıkarak oluşturulan bir fikir veya sanat mahsulünün eser olarak kabul edilebilmesi için öncelikle kanunda sayılan eser tiplerinden birine dahil olması ve ortaya çıkan bu eserin de sahibinin estetik değerini ve hususiyetini taşıması gerekmektedir. Kanunda eser tipleri sınırlı olarak yukarıda belirtilenler ile sınırlandırılmış olsa da mevzuatın bu eser tiplerinin alt türleri bakımından bir sınırlama getirmediği ve alt tür olarak yeni eser tiplerinin gelişimine izin verdiği isabetli olarak değerlendirilmektedir.  Günümüzde dijital cüzdana sahip herkesin istediği içeriği blockchain üzerinde NFT haline getirerek herhangi bir platform üzerinde satışa sunabilmesinin mümkün olduğu nazara alındığında, tüm NFT’lerin eser niteliğinde olduğunu söyleyebilmek mümkün olmayacaktır. Gerçekten de NFT’nin dışavurumunun ne olduğundan bağımsız olmak üzere işaret edilen kod dizisi, ancak FSEK’te aranılan şartların varlığı halinde eser olarak kabul dilebilecektir. Aksi durumda bu NFT’lerin diğer token’lar gibi gayrimaddi mal varlığı olarak değerlendirilmesi daha uygun olacaktır.

Metaverse’te yeni bir NFT Koleksiyonu çıkartırken karşılaşılabilecek sorunlardan biri hâlihazırda bir ülkenin sınırları içerisinde tescilli bir markanın sahibiyken ülkeler üstü bir platform olan Metaverse’te bir başka kişinin başka bir ülkedeki markasına tecavüz ediyor olabilme ihtimalidir. Her ne kadar bu durum gerçek Dünya’da internet üzerinden gerçekleşen satışlar bakımından da karşılaşılabilecek bir durum gibi görünse de satışların belli ülkeleri hedefleyerek yapılmaması suretiyle bu sorunlar aşılabilmektedir. Metaverse’ün içerisinde ise marka, tasarım ve telif ihlallerine karşı korunabilmek için hak sahiplerinin ayrı bir çaba göstermesi gerektiği değerlendirmesi yapılmaktadır. Çünkü, geleneksel yargı ve kolluk mercilerinin bu gibi platformlarda gerçekleşecek ihlalleri tespit etmesi zor olacağından marka sahiplerinin Metaverse’de düzenli izleme ve takip hizmetleri alarak olası ihlalleri kendilerinin tespit etmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Bu çerçevede, gelişmiş arama yöntemlerinin kullanılması, sanal izleme ve araştırma yöntemlerinin de Metaverse ile uyumlu hale getirilmesi ve çok boyutlu araştırmaların mümkün kılınabildiği yeni teknolojilerin geliştirilmesinin zorunlu olduğu değerlendirilmektedir. Ayrıca; söz konusu markaların korunması dijital ortamda önem arz ettiğinden yeni dönemde markaların siber güvenlik uzmanlarıyla iş birliği içerisinde olması da önem kazanan noktalardan biridir.

NFT’ler söz konusu olduğunda taklitçiliğin gerçek hayattaki taklitçilikten farklı olduğu ve ihlalin ortadan kaldırılmasının farklı teknik çözümleri de beraberinde getirdiği önemli bir farklılık olarak göz önüne alınmalıdır. Ayrıca, eylemi gerçekleştiren kişilerle bir sulh ihtimali söz konusu olduğunda alınacak taahhütlerin açıklanan noktalara göre tercih edilmesi gerektiği de nazara alınması gereken bir diğer noktadır. Bunun yanında; öncesinde el değiştirmiş olan NFT’ler bakımından da birtakım çözümlerin teknik olarak yeterliliği konusunda şüphe duyulabileceği de değerlendirilmesi gereken başka bir husus olup sulh ile elde edilecek sonucun ne ve/veya neler olabileceğinin isabetli bir şekilde saptanması gerekmektedir.

Sonuç

Sonuç olarak; günümüzde oldukça popüler olan Metaverse, kripto varlık ve bunun özelinde NFT’ler, birbirinin kesişim alanına girdiği gibi, hukuk ile de hayatın her alanında olduğu gibi iletişime girmektedir. Bu yazıda; İstanbul Barosu Yapay Zekâ Çalışma Grubunun yayımladığı yıllık rapordan etkilenilerek, bu üç alanın kesişimlerinin ele alınması için bir çabaya girişilmiştir. Metaverse’de yer alan NFT’ler ile ilgili karşılaşılabilecek en büyük sorun olan, taklitçilikle ilgili olarak,  NFT’ler söz konusu olduğunda taklitçiliğin gerçek hayattaki taklitçilikten farklı olduğu ve ihlalin ortadan kaldırılmasının farklı teknik çözümleri de beraberinde getirdiği önemli bir farklılık olarak göz önüne alınmak suretiyle, çözümlerin teknik olarak yeterliliği konusunda şüphe duyulabileceğinin bilincinde şekilde, Fikri Mülkiyet Kanunu’nun uygulama alanı bulabileceği sonucuna varılabilecektir.

Share.
Exit mobile version