Anayasa Mahkemesi tarafından verilen, 10.02.2022 tarihli, 2017/35282 başvuru numaralı karar ile icra takibinde alacaklının haklarının da korunması gerektiğine vurgu yapılmıştır. Bu karar; 29.11.2022 tarihli, 32028 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Kararda; kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatan alacaklının başlattığı icra takibine karşı başvurulan şikâyet yolunda yapılan yargılamadan, alacaklının haberdar edilmemesinin alacaklının haklarının ihlal edilmesine yol açtığına hükmedilmiştir.
Karar konusu olayda; başvurucu alacaklı tarafından, kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla yapılan icra takiplerinde mahkemece şikâyet dilekçeleri kendisine (davalı alacaklıya) tebliğ edilmediğini, iddialara karşı itiraz ile delil sunma hakkı tanınmadan şikâyetlerin kabulü ile takiplerin iptaline karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia ederek, maruz kaldığı eyleme karşı Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yoluna başvurmuştur.
Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararda; uyuşmazlık karara bağlanırken davalı tarafın yargılamaya katılımını ihmal ederek iddia ve savunma kurgusunu oluşturmadan davayı sonuçlandırması durumunda, şekli anlamda uyuşmazlık mahkeme önüne getirilmiş bulunması halinde dahi, ortada gerçek anlamda bir yargılama yapıldığından bahsedilemeyeceği saptamasında bulunulmuştur. Bunun yanında; Anayasa Mahkemesi, ana süjeden yoksun yürütülen bir yargılamanın sonucunun da hukuken bir anlam ifade değerlendirmesini yapmak suretiyle, başvuru konusu olaydan başvurucu alacaklının, şikâyet dilekçesinin kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle dilekçe içeriğinden bihaber olması ile bu nedenle esasa ilişkin beyan ve itirazlarını sunma hakkından mahrum bırakıldığı değerlendirilmiştir. Tüm bunlara ek olarak, yargılamayı yürüten mahkemenin kararının kesin olması sebebiyle, mevcut bulunan eksikliğin yargılamanın ileri aşamalarında ortadan kaldırılmasının da imkânsız hale geldiği belirtilmiştir.
Söz konusu değerlendirmelerin ortaya koyulması sonrasında, Anayasa Mahkemesi tarafından:
- Yargısal fonksiyonun gerçek anlamda yerine getirilmesi için zaruri olan savunma hakkı uyarınca başvurucu alacaklı tarafından hiçbir delil sunulamamış olup bu nedenle de başvurucunun yargılama sürecini yaşayamadığına,
- Alacaklı başvurunun söz konusu davadan bihaber bırakılması sonucu, kendisinin tarafı olduğu uyuşmazlığa katılım sağlaması engellenerek, mahkeme hakkından yoksun bırakılmasına neden olunduğuna
kanaat getirilmiştir.
Bu kanaat ile; Anayasa Mahkemesi tarafından başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 36. maddesi ile koruma altına alınmış olunan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine oyçokluğu ile hükmedilmiştir.
Söz konusu kararda, Anayasa Mahkemesi’nin kararına katılmayan üyenin verdiği karşı oyun gerekçesi de oldukça ilginçtir. Karşı oy gerekçesi iki başlık altında incelenmiştir.
İlk olarak; asıl hak ihlali iddiası olan mahkeme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaya yönelik olarak, şikâyet yolunun esasen memur icra ve işlemine karşı yapıldığını ve İcra Hukuk Mahkemesinde başvurucu alacaklının iddia ettiği gibi alacağı ortadan kaldıran veya değiştiren bir sonuç doğmayacağı, sadece takibin niteliğinin değiştirilebileceği değerlendirmesi yapılmıştır.
İkinci olarak ise yargılama giderleri sebebiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına yönelik olarak, alacaklının Anayasa Mahkemesi’nin sıklıkla içtihadının bulunduğu adil yargılanma hakkına ilişkin genel bir soruna işaret etmemesi, Anayasa’nın uygulanması, yorumu veya temel hakların kapsamının belirlenmesine ilişkin somut olayın önem arz ettiğine ilişkin bir hususun ortaya konulamaması, düşük miktarlı vekalet ücreti ve yargılama giderinin kendisine ciddi manada bir zarar verdiğinin ve bunun kendisi için ne denli önemli olduğuna ilişkin de bir açıklaması olmaması sebebiyle bu iddianın da hak ihlaline sebep teşkil etmediği saptaması yapılmıştır.
Sonuç
Sonuç olarak; her ne kadar karşı oy gerekçesinde icra memur muamelesini şikâyet yolu için yapılan tespitler isabetli olsa da esasında bunun bir yargılama olması göz önüne alındığında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararın hukuki olarak yerinde olduğu değerlendirmesi yapmak isabetli olacaktır.