CISG (United Nations Convention on Contracts for the International Sale of Goods), günümüzde uygulaması en yaygın olan uluslararası anlaşmalardan olup amacı kullanıcılarına uluslararası ticaretin özü olan mal satımına dair pratik çözümler sunmaktır. Bu yazı, son zamanlarda, uluslararası ticaretin yaygınlaşması ve bu konudaki ihtilafların çoğalması nedeniyle bu konuda bir değerlendirmede bulunmak amacıyla kaleme alınmıştır.

UNCITRAL tarafından yürütülen çalışmalar çerçevesinde; Komisyon ilk taslağını 1976 yılında “Cenevre Taslağı”, 1977 yılında “Viyana Taslağı” ve son olarak 1978 yılında “New York Taslağı” oluşturularak BM’ye üye tüm ülkelerle paylaşmış olup 10 Mart -11 Nisan 1980 tarihleri arasında 62 ülkenin katılmış olduğu Viyana’da yapılan BM konferansında, bu taslaklar görüşülmüştür. Konferans sonunda; 42 ülkenin Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması kabul edilmiştir. Viyana Sözleşmesi olarak anılan bu sözleşme; İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Rusça, Arapça resmi dillerinde hazırlanmış olup milletlerarası satım hukukunun bütünselleştirilmesine dair yapılan çalışmaların bir sonucunu oluşturmaktadır.

Uyuşmazlığın çözülmesi sırasında, yabancı unsurlu bir satım sözleşmesinin mevcudiyeti tespit ediliyor ise, MÖHUK m.1/f.2 uyarınca, uygulanacak hukuk belirlemesi yapılırken Türkiye’nin taraf olarak yer aldığı uluslararası sözleşmelerin de göz önüne alınması gerekmekte olup bu çerçevede ihtilafa CISG hükümlerinin uygulanmasının da re’sen irdelenmesi ve kanaat getirilmesi halinde doğrudan olarak uygulanması oldukça mühimdir.

Malların Sözleşmeye Uygunluğu

CISG’nin üçüncü ayrımında (m.35-44), sözleşmeye uygunluk kavramı ve buna ilişkin şartlara dair hükümler bulunmaktadır. CISG 35. madde, sözleşmeye uygunluğa dair ana kriterleri düzenlemektedir.

Sözleşmeye uygunluk kavramına ilişkin tanımlamalar bulunmak ile bu kavrama dair bütünsel bir tanımlama yapmanın çok mümkün olmadığı izahtan varestedir. Bunun nedeni bu kavramın, birçok hukuki prensibi temel alarak oluşturmasına rağmen esas unsurunu, içeriğinin somut olayın özelliğine göre değişmesi oluşturmaktadır. Söz konusu kavramın tarihsel gelişim sürecinin irdelenmesinde, kavramın özünün anlaşılabilmesi için fayda bulunmaktadır. Buna göre; birtakım hukuk sistemlerinde, sorumluluğun satıcıdan daha çok alıcıya yüklenmesi şeklinde bir sistem oluşturulduğunu (caveat venditor), diğer sistemlerde ise satıcının daha fazla sorumluluğa sahip olduğu görülmektedir. CISG çerçevesinde ise, bu iki farklı bakış açısına ilişkin bir denge oluşturma saiki göze çarpmaktadır.

Teslim edilen malın sözleşmeye uygun olup olmadığı iki şekilde belirlenmektedir. İlk olarak; ifa edilecek olan mala dair sözleşmede yapılan bir düzenleme var ise buna bakılacak olup bu durumda tarafların beklentilerine(sübjektif) uygunluğun ön planda olduğu söylenebilecektir. Bu durum CISG m.35/f.1’de düzenlenmiştir. İkinci ihtimal ise, sözleşmede bir düzenleme bulunmuyor ya da bulunuyor ise dahi bu düzenlemenin eksik olduğunun görülüyor olması durumudur. Bu hallerde ise, sözleşmeye uygunluk objektif kriterlere göre belirlenecek olup tarafların objektif beklentilerinin önemli olacağı söylenebilecektir.

Subjektif Beklentiler

CISG m.35/f.1 maddesi; “(1) Satıcı, miktarı, kalitesi ve türü sözleşmede öngörülen malları, sözleşmede belirtilen paket veya muhafaza içinde teslim etmek zorundadır” şeklindedir. Bu hükümde; sözleşmeye uygunluğun belirlenmesindeki sübjektif kriterler düzenlenmiş olup CISG’nin, sözleşmeye uygunluğun belirlenmesinde esas olarak tarafların sözleşme ile ortaya koydukları ortak iradelerine öncelik verdiği değerlendirilmektedir.

Satıcı; miktar, kalite, tür, paket ve muhafaza açısından sözleşme ile öngörülmüş kriterlere uygun bir mal teslim etmek ile yükümlüdür. Fakat burada hemen belirtmek gerekir ki, bunlar tahdidi nitelikte değildir. Tarafların akdettikleri sözleşmede, değişik birtakım hususlara dair birçok kriter belirleyebilecekleri kabul edilmektedir. Taraflarca böyle bir belirlemenin yapılması durumunda, bunun CISG m.35/f.1 çerçevesinde değerlendirilebilmesi için bu belirlemenin, malın nesne olmasına dair niteliklerine ilişkin olması gerektiği görüşü ileri sürülmektedir.

Mala yönelik olarak, reklamlarda yer alan birtakım vasıf vaatlerinin CISG m.35/f.1 çerçevesinde değerlendirilmesi hususu tartışmalıdır. Bu durumun, temel olarak CISG m.8 kapsamında değerlendirilmesi gereken bir yorum problemi olduğu değerlendirilmektedir. Hakim görüşe göre; somut olayın özelliklerine göre bakılmak suretiyle, satıcının reklamda kullandığı ifadelerin de icap çerçevesinde değerlendirilmesi ve alıcının kabul beyanı ile sözleşmenin içeriğine girebilmesi gerekmektedir.

CISG m.35/f.1’e göre göz önüne alınması gereken ilk kriter, miktardır. Tarafların sözleşmeye dair kararlaştırabilecekleri bir başka sübjektif kriter ise kalite olarak karşımıza çıkmaktadır84. CISG açısından sözleşmeye aykırılık çerçevesinde çözüme kavuşturulmuş olan konulardan bir başkası da kararlaştırılan maldan başkaca bir malın teslim edilmesidir. Özellikle Kara Avrupası hukuk sistemlerine tabi yerel hukuk düzenlerinde yer alan “aliud”, gibi kavramlar CISG‟nin kapsamında ortak sonuca bağlanmak sureti ile Sözleşme’nin amacına uygun olarak yeknesak bir çözüme kavuşturulmuştur91. CISG m.35/f.1 çerçevesinde sözleşmeye uygunluğun sağlanabilmesi için, malın taraflarca kararlaştırılan paketleme ve muhafaza biçimine de uygun olması gerekmektedir.

Objektif Beklentiler

CISG m.35/f.2 hükmü; “(2) Taraflarca aksi kararlaştırılmadığı takdirde, mallar ancak aşağıdaki hallerde sözleşmeye uygun sayılırlar: (a) aynı türden malların mutat olarak tahsis edildiği kullanım amacına uygun iseler; (b) sözleşmenin kurulması esnasında açıkça veya zımnen satıcıya bildirilen her türlü özel kullanım amacına uygun iseler; meğerki koşullardan, alıcının, satıcının bilgisine ve değerlendirmesine güvenmediği veya güvenmesinin makul olmadığı anlaşılsın; (c) satıcının alıcıya örnek veya model olarak sunduğu malların kalitesine sahip iseler; (d) ilgili türden mallar için mutat sayılan şekilde veya böyle mutat bir şeklin var olmadığı hallerde, malın muhafazası ve korunmasına uygun olan şekilde paketlenmiş iseler” şeklindedir.

Madde hükmü, sözleşmeye uygunluk olgusunun varlığından bahsedebilmek için tarafların objektif beklentileri olarak ifade edilen kriterleri ortaya koymuştur. CISG, maddenin ilk fıkrası

ile taraf iradelerine öncelik verdikten sonra, taraflar arasında kararlaştırılmış hususların var olmadığı durumlar için çeşitli kriterler belirlemiştir. Bu kriterleri sıralamak gerekir ise bunlar; mutat kullanım amacına uygunluk, özel kullanım amacına uygunluk, numune veya modele uygunluk ve mutat paket ve muhafazaya uygunluk şeklinde ifade edilebilecektir.

Objektif kriterlerin ortaya koyulmasının sebebi, taraflarca sözleşmede üzerine anlaşılmayan, belirlenmeyen hususların tespitidir. Çünkü taraflarca, sözleşmede yer alan her husus üzerinde bir kararlaştırmaya ihtiyaç duyulmamış olması ihtimali mevcut olup bu kriterler tarafların üzerinde kararlaştırmasına ihtiyaç olmayan malda yer alması gereken zorunlu unsurların belirlenmesi amacıyla mevcuttur. CISG m.35/f.2’de ortaya koyulan objektif kriterlerin kaynağı hususunda doktrinde görüş birliği bulunmamaktadır. Bir görüş, bunların yasal bir yükümlülük olduğunu savunur iken, diğer bir görüşe göre ise kriterler tarafların varsayılan iradesinden ortaya çıkmaktadır. Bu görüşler irdelendiğinde, ilk görüşün kaynağını Kara Avrupası hukuk sisteminde yer alan yasal tekeffül görüşünden alır iken, ikinci görüş ise Anglo-Sakson Hukuku’nda yer alan implied terms (farazi irade) görüşünden kaynaklanmaktadır. İkinci görüş, benzer durum içindeki tüm kişilerin makul şekilde öngörmüş olabileceği fakat somut olayda belirtilmemiş olan kriterlerin tespit edilmesi amacını haizdir. Kara Avrupası hukuk sistemlerinde, tarafların açık şekilde sözleşmeye uygunluğa dair kriterlerin kararlaştırılmamış olduğu durumlarda Kanundaki yedek hukuk kuralları uygulanmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu görüşlerin farklılığı yalnızca teorik alanda etki göstermeyecek olup ilk görüşün uygulanması durumunda CISG m.7 hükmü uygulanmak suretiyle genel ve tüm sözleşmelere uygulanacak bir yorum yapılacakken, ikinci görüşün uygulanması ihtimalinde ise, tarafların iradelerinin yorumuna dair CISG m.8 göz önüne alınarak her sözleşmede tarafların iradelerine özgü bir yorum prensibi söz konusu olacaktır.

Sonuç

Sonuç olarak; CISG’nin uluslararası ticaretin yeknesaklaştırılmasında önemli bir rolü bulunmakta olup birçok maddede tarafların iradelerine öncelik tanındığı açıkça anlaşılmaktadır. Bunun yanında; CISG’nin Anglo-Sakson hukuk sistemi ile Kara Avrupası hukuk sistemi arasında bir yaklaşım benimsediği ancak Anglo-Sakson sistemine yakın olduğu genel olarak kabul edilmektedir. Son olarak ise; 35. maddede düzenlenen hükümlerde boşluk ya da belirsizlik bulunması halinde, yerel hukuk sistemlerinde düzenlenen hükümlere göre bir yorum yolu benimsemek Sözleşme’nin yeknesak ve uluslararası niteliğinin yitirilmesine neden olacağından, bu gibi durumlarda CISG m.8 ve 9 uyarınca, burada yer alan yorum metotlarına göre ve uluslararası ticari teamüller dikkate alınarak bir yorum geliştirilmesi en isabetli yol olacaktır.

Share.
Exit mobile version