Hukuk yargılamalarında sıklıkla usul hükümlerine yönelik hatalı işlemler ve yanlış yorumlamalar ile karşılaşılmaktadır. Dosyanın esasının incelenmesi ne denli önemli ise usuli incelemelerin de tam ve etkin olarak yapılması büyük önem taşır. Zira hukukun en temel ilkesi şudur ki; “usul esastan mukaddemdir” yani usul esastan önce gelir.

Bu nedenledir ki; dava dilekçesinin hazırlanması aşamasından nihai karar anına kadar öncelikle dikkat edilmesi gereken husus usul hükümlerinin tam ve etkin şekilde uyuşmazlık özelinde uygulanılması halidir.

Ayrıntısına aşağıda yer verilecek olmakla delil listesi özelinde tanık listesi sunulması hali de özellikli olan bir husus olup usule uygun tanık listesi sunulmaması hak kayıplarına neden olmaktadır.

Tanık Listesi Verilmesi Usul ve İstisnaları

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 240; “(1) Davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir.

(2) Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez.

(3) Tanık listesinde adres gösterilmemiş veya gösterilen adreste tanık bulunamamışsa, tarafa adres göstermesi için, işin niteliğine uygun kesin süre verilir. Bu süre içinde adres gösterilmez veya gösterilen yeni adres de doğru değilse, bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılır” şeklinde düzenlenmiştir.

Madde metni açıkça tanık listesinin yalnızca bir defaya mahsus olarak verilebileceğini ve bunun usulünü açıkça düzenlemiştir. Anılan yasal düzenleme kamu düzenine ilişkin olup taraf beyanları ile değil hakim tarafından re’sen gözetilmektedir.

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 22.06.2021 Tarih, 2017/2-2301 Esas ve 2021/807 Karar sayılı emsal ilamında açıkça; “İkinci tanık listesinin verilemeyeceğine ilişkin bu kesin kural, kamu düzeninden olup, Hâkim tarafından re’sen nazara alınır. İkinci bir tanık listesinin verilemeyeceğine ilişkin kural, aynı zamanda davaların makul süre içinde bitirilmesi açısından usul ekonomisine hizmet eden bir kuraldır” şeklinde hüküm kurmuştur. Gerek kanunun emredici düzenlemesi ve gerekse emsal içtihat ile sabittir ki; bahse konu kuralın aksinin uygulanması mümkün olmamakla birlikte tarafların muvafakati halinde bile ikinci tanık listesi verilemez.

İkinci tanık listesi verilmesi yasağına ilişkin dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de yasağın ne zaman başladığı halidir. 6100 sayılı HMK ile tanık listesinin ne zaman sunulacağı net olarak belirtilmemiştir. Bu bağlamda ikinci tanık listesi verilmesi yasağı hakim tarafından verilen kesin sürenin sona erdiği an itibariyle başlamaktadır. Taraflar dava dilekçesi yahut cevap dilekçesi ile tanık deliline dayanmış ve isim bildirmiş olabilir.

Ancak hakim tarafından ön inceleme duruşmasında taraflara süre verilmekle uyuşmazlık belirlenmesi akabinde tanık isimlerinin bildirilmesi için süre verilmesi halinde bu sürenin sonunda ikinci tanık listesi bildirilmesi yasağı başlar. Taraflar dava yahut cevap dilekçelerinde isim bildirdikten sonra verilen süre içerisinde usule uygun olarak yeni isimler bildirebilirler ve bu halen ilk tanık listesi olarak kabul edilir. Ancak kesin süre sona erdikten sonra herhangi bir şekilde tanık listesi sunulamaz.

Yine belirtilmelidir ki; hakim tarafından delil ve tanık listesinin sunulmasına ilişkin olarak kesin süre verilmesi ve bunun ara kararda belirtilmesi tek başına sürenin başladığı anlamına gelmemektedir. Hakimin bu hususa ilişkin olarak taraflara ihtarat yapması zorunlu unsurdur. Aksi halde kesin sürenin başladığından söz etmek mümkün olmayacaktır.

Nitekim konuya ilişkin Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 17.02.2021 Tarih, 2021/371 Esas ve 2021/881 Karar sayılı ilamında aynen; “Diğer yandan; “Tarafa verilen kesin sürenin, tanık göstermek için verildiği kararda açıkça belirtilmelidir. Tanık göstermeden ( tanık listesi verilmesinden ) söz edilmeden ‘delillerin gösterilmesi için kesin süre verilmesine’ biçiminde genel bir ifade ile verilen kesin süre içinde tanık göstermeyen tarafın, tanık gösterme hakkı düşmez.” ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul, Beta Basım Aş., 6.Baskı, 2001, III. Cilt, s 2582 ve 2583 )

Ne var ki; mahkemece ön inceleme duruşmasında, delil bildirimi için HMK’nın 140/5.maddesi uyarınca verilen kesin süreye ilişkin ihtaratın içeriğinde tanık listesi yer almadığından, davacı tarafa tanık isimlerini bildirmek üzere usulünce verilmiş bir kesin sürenin varlığından bahsedilmesi mümkün değildir” şeklinde hüküm kurulmuştur.

Tüm bu açıklamalardan da görüldüğü üzere  asıl amaç; yargılamanın sürüncemede kalmaması ve gereksiz yere sürecin uzamaması olduğundan bu yasaklayıcı hükmün kanunun dolanılması yolu ile aksi yönde bir uygulamaya kapı aralaması mümkün değildir. Ancak bu yasaklayıcı düzenlemeye ilişkin bir kısım istisnalar da mevcuttur. Şöyle ki;

Öncelikle belirtmekte fayda görmekteyiz ki; ıslah yolu ile de ikinci kez tanık listesi verilmesi mümkün değildir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus ıslah yolu ile yeni bir maddi vakıanın ileri sürülüp sürülmediği hususudur. Zira ıslah yolu ile davaya yeni maddi vakıalar eklenmiş ise bu eklenen yeni vakıaların ispatı için yeni bir tanık listesi verilmesi yönünde emredici hükmün istisnası söz konusudur.

Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 03.04.2015 Tarih, 2014/21030 Esas ve 2015/6532 Karar sayılı ilamı ile de; “Davacı, ıslah yoluyla, dayandığı vakıaları değiştirebilir veya davaya yeni vakıaları dahil edebilir. Evvelce göstermiş olsa bile, davaya kattığı bu yeni vakıalara ilişkin delil de gösterebilir. Bu halde, ikinci tanık listesi verilemeyeceğine ilişkin yasağa (HMK. m. 240/2) dayanılarak, gösterilen bu tanıkların dinlenmesinden kaçınılamaz” şeklinde hüküm kurulmuştur.

Görülmektedir ki; her bir dava içinde de usulüne uygun olarak sunulan yeni vakıalar için yeni tanık listesi verilebilir ancak bu tanık listesi ikinci tanık listesi değil yeni vakıa için sunulan ilk tanık listesi olarak emredici düzenlemenin istisnasıdır.

Değerlendirme

Usul hükümlerinin yargılamayı doğrudan ve öncelikli olarak etkilediği tartışmasız ortada olup tanık listesinin kamu düzenine ilişkin olduğu dikkate alınmakla re’sen inceleme halinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Keza tanık listesinin ne zaman sunulacağı konusunda kanunda açık bir düzenleme olmaması da usul hükümlerinin uygulanabilirliği hususunda esneklik sağladığı düşüncesinin oluşmasına izin vermemelidir.

Nitekim açık kanuni düzenleme olmasa dahi açıkça ikinci tanık listesi yasağının ne vakit ve hangi koşulların gerçekleşmesi akabinde başlayacağı, bu emredici yasak hükmünün istinasının ne olduğu açıktır. Herhangi bir hak kaybına neden olunmaması adına davanın esasına yönelik tespitlerle birlikte ve eş değer önemle usuli hükümlerinde doğru şekilde değerlendirilmesi ve uygulanması yerinde olacaktır.

Share.
Exit mobile version