2025’te küresel ticaretin ana gerilimi, ABD’nin agresif tarife hamleleri ile Çin’in kritik girdiler (özellikle nadir toprak elementleri) üzerindeki ağırlığını baskı aracına çevirmesinin aynı anda Avrupa Birliği’ni sıkıştırması oldu. Habere göre ticaret akışları yeniden yön değiştirirken, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de Çin’den gelen ihracat artışı ve sanayi fazlasının Avrupa pazarını doldurabileceği uyarısıyla ikinci bir Çin şoku riskine dikkat çekti.

İlk büyük sarsıntı Washington’dan geldi: Trump, 2 Nisan 2025’te “Kurtuluş Günü” diye adlandırılan yeni tarife dalgasını açıkladı ve AB’ye %20 tarife uygulandı. ABD bunu ticaret açığıyla gerekçelendirirken, Brüksel mal ve hizmetler birlikte değerlendirildiğinde açığın çok daha düşük göründüğünü savundu, süreç boyunca çelik ve alüminyum tarifelerinin yükseltilmesi ve zaman zaman çok yüksek cezai tarife tehditleri müzakereleri daha da sertleştirdi.

Bu gerilim 27 Temmuz’da Turnberry’de varılan anlaşma ve 21 Ağustos’ta yayımlanan ortak bildiriyle yeni bir çerçeveye oturdu: metinde AB’nin çoğu ABD sanayi ürününe sıfır gümrük vergisi uygulaması, ABD’nin ise AB ihracatına uyguladığı gümrük vergisini %15’e çıkarması ve AB’nin yatırım/enerji alımı taahhütleri öne çıktı ancak Avrupa’da anlaşmanın dengesiz olduğu yönünde eleştiriler yükseldi. Haberde ayrıca ABD’nin, AB’nin dijital düzenlemelerini (DMA/DSA) “tarife dışı engel” olarak hedef almasının iki taraf arasında yeni yılda daha da büyüyebilecek bir sürtüşme alanı yarattığı anlatılıyor.

Çin cephesinde ise tablo, hem ticaret hacmi hem de Avrupa’nın pazarı üzerindeki baskı açısından sertleşti: haberde, tarife kaosuna rağmen 2025’te küresel mal ithalatı ve ihracatının arttığı, Çin’in 1 trilyon dolarlık ticaret fazlasına ulaştığı, Kasım 2024–Kasım 2025 arasında AB’ye Çin mallarının yaklaşık %15 yükseldiği ve bazı ülkelerde artışın daha da yüksek seyrettiği aktarılıyor. AB, bir yandan Çin’in misillemeleri ve sanayi kapasitesi fazlası gibi başlıklarda zorlanırken, diğer yandan yeni ihracat pazarları arayışıyla Latin Amerika, Orta Doğu ve Afrika’ya yöneliyor fakat bu açılımların da kendi zorlukları olduğu vurgulanıyor.

Share.
Exit mobile version