Down sendromlu çocuk dünyaya getiren annenin, doktorun kendisini bilgilendirmediği iddiasıyla açtığı tazminat davasında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu iddiaların ispatlanamadığı gerekçesiyle doktoru haklı buldu.
Kurulun kararına göre, 2013’te dünyaya getirdiği bebeğine down sendromu tanısı koyulan bir anne, hamileliği döneminde muayene olduğu doktorun bu risk konusunda kendisini bilgilendirmediğini ileri sürerek, maddi ve manevi tazminat davası açtı.
Tazminat davasına bakan yerel mahkeme, hamilelik sürecinde yapılan bir tarama testinde down sendromlu çocuk olma riskinin 1/51 oranında yüksek çıktığı bilgisinin doktor tarafından bilinmesine rağmen, doktorun bu hususta hastayı aydınlattığına ve hastanın “A/S testi”nin yapılmasını reddettiğine ilişkin hiçbir kaydın bulunmadığı gerekçesiyle doktorun kusurlu olduğuna hükmetti. Mahkeme, toplam 400 bin lira maddi ve manevi tazminat ödenmesini kararlaştırdı.
Yerel mahkeme kararına yapılan istinaf başvurusunu değerlendiren Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi ise doktorun kusurlu olmadığına kanaat getirerek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını kararlaştırdı.
İstinaf kararında, A/S testinin doktorun çalıştığı hastanede yapılamadığı, davacı annenin doğumdan yaklaşık 4 ay önce doktor tarafından kendisinden istenen üçlü tarama testini yaptırmış olmasına rağmen, aynı gün istenen A/S testi konusunda aydınlatılmamış olduğunu öne sürmesinin çelişkili olduğu belirtildi.
Kararda, “Doktorun A/S testi hususunda aydınlatıldığına dair davacıdan imzasını taşıyan yazılı onam alınmasına gerek bulunmadığı, zira sigortalı doktorun kendisinin yapamayacağı bir işlemle ilgili davacıdan imzalı, yazılı onam almasının beklenemeyeceği, sigortalı doktorun gebeliğin haftasına uygun olarak gerekli tarama testlerini, A/S ve USG tetkiklerini istediği, sonuç olarak sigortalı doktorun tıbbi kötü uygulamasının bulunmadığı anlaşılmıştır.” ifadesine yer verildi.
İstinaf kararının temyizi üzerine dosyaya bakan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, kararın bozulmasını kararlaştırdı ve dava dosyasını Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesine gönderdi. Dairenin verdiği kararda direnmesi üzerine dosya, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na geldi.
Dosyayı görüşen Kurul, istinaf kararının yerinde olduğuna hükmetti ve Dairenin verdiği kararı onadı.
Kararın gerekçesinden
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararında, sağlık hizmetlerinin belirli esaslar çerçevesinde verilen hizmetler olduğu, hekimin, mesleki faaliyetlerini serbest olarak icra etmesi durumunda, hekimle hasta arasında bir sözleşmenin söz konusu olduğu bildirildi.
Hekimlerin ister kamu hastanelerinde ister özel sağlık kuruluşlarında isterse kendi muayenehanelerinde mesleklerini icra edebilecekleri anımsatılan kararda, hekimlerin tıp kurallarına ve meslek etiği kurallarına uygun davranmak zorunda oldukları kaydedildi. Hekimlerin mesleklerini güven içinde icra edebilmeleri için hekimlere yönelik mesleki sorumluluk sigortası yaptırmasının zorunlu kılındığına da işaret edilen kararda, Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ile sigortalı hekimlerin mesleki faaliyetlerini yerine getirirken neden olduğu zarar dolayısıyla ödemek zorunda kaldığı veya kalacağı tazminata ilişkin hususların belirlendiği aktarıldı.
“Tıbbi müdahalede rızanın hukuk düzeninde geçerli olarak yerini alabilmesi için hekim tarafından aydınlatma yükümlülüğünün usulüne uygun bir şekilde yerine getirilmesi gerekir.” hükmüne atıf yapılan kararda, kişinin kendisine yapılacak tıbbi müdahale konusunda karar verebilmesi için neye rıza gösterdiğini bilmesi ve aydınlatılmış olması gerektiği, tıbbi müdahalenin bunun üzerine yapılaması gerektiği vurgulandı.
Hekimin aydınlatma yükümlülüğü konusunda ispat yükümlülüğünün de bulunduğu kaydedilen kararda, “Hasta ile hekim arasında sözleşme ilişkisi bulunsun veya bulunmasın hekimin mesleğini icra ederken göstermesi gereken özen yükümlülüğü gereğince, kendisi karşısında zayıf ve güçsüz konumda olan hastasını aydınlattığını ve hastanın aydınlatılmış rızasının alındığını ispatlaması gerekmektedir.” ifadesine yer verildi.
Kararda, aydınlatma yükümlülüğünü ispat külfetinin hekim üzerinde olmasının bir diğer sebebinin ise hekimlerin ve sağlık kuruluşlarının tıbbi açıdan gerekli olan hususlarda arşivleme ve kayıt tutma yükümlülüğünün bulunması olduğu bildirildi.
Sözlü ya da yazılı bilgilendirme yapılabilir
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararında, gebelik takibi yapan hekim tarafından gerekli tarama testlerinin anneye önerilmesi, tarama testleri hakkında hastanın aydınlatılması, riskli bir durum karşısında çeşitli testlerin yaptırılmasını önermesi ve bunlar hakkında bilgi vermesi gerektiği aktarıldı.
Buna rağmen hekimin söz konusu testleri yaptırma konusunda anneyi zorlayamayacağına işaret edilen kararda, davaya konu olayda, annenin gerekli bilgilendirme yapılmadığını iddia ettiği hatırlatıldı.
Davalı doktor tarafından annenin hamileliği sürecinde tutulan hasta epikriz kaydında, “riskli gebelik” notunun düşülerek çeşitli testlerin istenildiği, sonraki notlarda ise “Riskli gebelik, TR 21-1/51, A/S yaptırmamış, muhtemel down bilgisi verildi”, “3’lü tarama 1/51, A/S yaptırmamış” ifadelerinin yer aldığı aktarılan kararda, hastanın aydınlatılmasının sözlü ya da yazılı olarak yapılabileceği bildirildi.
Hekimin, söz konusu aydınlatmayı hastanın anlayabileceği şekilde yapması gerektiğine dikkati çekilen kararda, “Davacının Ekim 2012’de hekim tarafından kendisinden istenen üçlü tarama testini yaptırmış olmasına rağmen, aynı gün istenen A/S (Amniosentez) testi konusunda aydınlatılmamış olduğunu ileri sürülmesinin çelişkili olduğu, öte yandan protokol defterinde yer alan amniosentez ve down sendromu konusunda bilgi verildiğine ilişkin kayıtların aksinin davacı tarafça ispatlanmadığı anlaşılmaktadır.” değerlendirilmesi paylaşıldı.
Dava konusu olayda, doktorun çalıştığı özel hastanede amniosentez testinin yapılamadığı, doktorun sadece gebelik takibi yaptığı ve amniosentez testini yapma imkanının bulunmadığı, annenin başka bir hastanede doğum yaptığı anımsatılan kararda, doktorun amniosentez testi yaptırmayan hastadan amniosentez hususunda aydınlatıldığına dair imzasını taşıyan yazılı onam alınmasına gerek bulunmadığı ifade edildi.
Bu şekilde yazılı onam almasının hayatın olağan akışına aykırı olacağı kaydedilen kararda, “Sigortalı hekimin gebeliğin haftasına uygun olarak gerekli tarama testlerini, amniosentez ve ayrıntılı USG gibi tetkikleri önerdiği, davacıyı amniosentez ve down sendromu hususunda aydınlattığı, davacının kendi iradesi gereğince amniosentez testini ve ayrıntılı USG’yi yaptırmadığı ve sonuç olarak sigortalı doktorun tıbbi kötü uygulamasının bulunmadığı ve kusursuz olduğu kabul edilmelidir.” tespitine yer verildi.