19 Nisan 2024 tarihli resmi gazetede yayınlandığı üzere, Ankara 18. Aile Mahkemesi’nin itiraz başvurusu üzerine, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166. Maddesinin dördüncü fıkrası Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir. Bu karar Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak 9 (dokuz) ay sonra yürürlüğe girecektir. Bu iptal kararına yönelik olarak Anayasa Mahkemesi’nin değerlendirmesi çerçevesinde konuyu kısaca değerlendirmemiz gerekir ise;
TMK m.166/4 : “Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir” hükmünü ihtiva etmektedir. Bu kanun hükmünden de anlaşılabileceği üzere, iptal kararından önce boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılması sebebi ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilmekteydi.
İlgili hükmün kaldırılmasına yönelik olarak Ankara 18. Aile Mahkemesi itirazında ise özetle: “İtiraz konusu kurala göre boşanma kararı verilebilmesi için daha önce açılan boşanma davasının reddine dair kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç yıl içinde ortak hayatın yeniden kurulamamış olması gerektiği, anılan sürenin adil olmadığı, bu nedenle kuralın devletin temel amaç ve görevleriyle çeliştiği, kural nedeniyle eşlerin uzun sürelerin sonunda boşanabildikleri, bu durumun herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğunu öngören anayasal hükümle bağdaşmadığı, kuralda öngörülen sürenin ilgililerin evlilik dışı ilişki yaşamalarına neden olduğu, bu suretle kuralla kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının yanı sıra devletin aileyi koruma yükümlülüğünün de ihlal edildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 5., 12., 14., 17. Ve 41. Maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür” denilerek yapılan itiraz Anayasa’ya Aykırılık Sorunu başlığı altında Anayasa’nın 13. ve 20. Maddeleri yönünden değerlendirilmiştir.
T.C Anayasası m.20 /1 : “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz” diyerek özel hayat ve aile hayatının dokunulmazlığını düzenlerken madde 13 ise: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzenine ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” biçimindeki düzenleme temel hak ve özgürlüklerin kişi bazında dokunulmazlığından bahsetmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi de üç yıllık bekleme süresini Anayasanın 13. maddesindeki orantılılık ilkesine aykırı bulduğu için iptal etmiştir.
Bahsi geçen 3 yıllık süre uzun zamandır tartışma ve eleştiri konusu olmaktaydı. Eleştirilerin temelinde bu sürenin uzun olması yeni bir hayata başlamayı geciktirdiği için eşler açısından eziyet verici olacağı, usandırıcı olabileceği gibi, kısa olması da eşler için ayrılığa özendirici, adeta tek taraflı boşanmanın gerçekleştirilmesini sağlayıcı sonuçlar doğurabileceği hususları öne çıkmaktaydı. Doktrinde bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte, çoğunluk, sürenin uzun olduğu ve kısaltılması gerektiği, bir ya da iki yıla indirilmesinin uygun olacağı görüşleri ağır basmaktadır.
Bu bağlamda aslında Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı makul ve yerinde olsa da burada elde edilmek istenen sonucun uygulanabilir olması adına bu sürenin iptali değil, uygun bir şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Eğer ilgili maddeye dair 9 ay içinde herhangi bir düzenleme yapılmazsa, boşanma davası, karşı tarafın kusuru ispatlanmadığı veya kendisinin tamamen kusurlu olduğu için reddedilen tarafın açtığı evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı herhangi bir davanın ret kararıyla sonuçlanması kaçınılmaz olacaktır. Zira temel boşanma sebebi olan Türk Medeni Kanunu m. 166/1 de doğrudan kusura dayanmasa dahi devamındaki diğer maddelerde kusura atıf yapılarak, boşanma davasının sonucunu etkileyen kusur durumları belirtilir. Bir boşanma davası açıldıktan sonra, taraflar tekrar bir araya gelmeye zorlanamayacağı için mahkeme davacı veya davalı tarafın kusurunu kanıtlamak veya kabul etmek zorundadır. Ancak, tarafların bir araya gelmemesi, otomatik olarak fiilen herhangi bir kusur oluşmamasına sebebiyet vereceğinden bu durum, tarafların ömürlerinin sonuna kadar boşanamama riskiyle karşı karşıya kalmalarına neden olabilir.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla birlikte, reddedilen davalarda üç yıllık fiili ayrılık süresinin ardından otomatik boşanma kararı verilmesi düzenlemesi, yasama organı tarafından dokuz aylık bir süre içinde uygun bir yasal düzenleme yapılmadığı takdirde, evlilikleri kağıt üzerinde devam etse bile bireyleri istemedikleri bir evliliği ömür boyu sürdürmeye zorlayabilir. Böyle bir durumun, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararının beklentilerin aksine, bireylerin hak ve özgürlüklerini olumsuz yönde etkileyeceği kaçınılmazdır.
Kıdemli Av. Gizem Can Bilici