İTÜ’den Prof. Dr. Hayriye Eşbah Tunçay ve Şengün & Partners Avukatlık Ortaklığı’ndan Kreatif Direktör Gizem Yağmur Gölbaşı, sürdürülebilir kentler için disiplinler arası bir hukuk-bilim iş birliği çağrısı yaptı.
11 Haziran 2025’te İstanbul Barosu Çevre, Kent ve İmar Hukuku Komisyonu tarafından gerçekleştirilen “Afetler ve Şokların Etkisi Altında Suya Duyarlı Şehirler” konferansı, iklim krizine dayanıklı şehirler inşa etmenin bilimsel ve hukuki temellerini tartışmaya açtı. Etkinlik, iklim değişikliği ve su kıtlığı gibi krizlerin yalnızca çevresel değil, aynı zamanda hukuki birer mesele olduğuna dikkat çekerek hukukçulara yeni sorumluluk alanları tanımladı.
Konferansa konuşmacı olarak katılan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Peyzaj Mimarlığı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hayriye Eşbah Tunçay, suya duyarlı şehirlerin yalnızca teknik mühendislik çözümleriyle değil, sosyal, mekânsal ve yönetişim boyutlarıyla birlikte düşünülmesi gerektiğini vurguladı.
Tunçay, iklim krizinin kentlerde su döngüsü üzerinde oldukça etkili olduğunu ve mevcut şehir altyapılarının bu krize yanıt vermekte yetersiz kaldığını belirtti.
Suya duyarlı kentsel tasarımın yalnızca tasarımcı ve planlamacılarla sınırlı kalamayacağını belirten Tunçay, hukukçulara da doğrudan hitap ederek, yönetmeliklerin, teşvik mekanizmalarının ve yerel yönetim uygulamalarının bu yeni ekolojik bakış açısıyla yeniden ele alınması gerektiğini ifade etti. Bilimsel veriler ışığında oluşturulan kentsel tasarım ilkelerinin, yürürlükteki yasal çerçeveye entegre edilmediği sürece sahada uygulanabilirliğinin sınırlı kalacağını vurguladı.
Konferansa katılan Şengün & Partners Avukatlık Ortaklığı Kreatif Direktörü Gizem Yağmur Gölbaşı ise bu noktada hukukun dönüştürücü gücüne işaret etti. Suya duyarlı kentleşmenin hem özel sektör yatırımları hem de kamu hizmetleri açısından yeni bir normlar seti gerektirdiğinin ve bu dönüşümün ancak hukuk sisteminin rehberliğinde gerçekleşebileceğinin altı çizildi.
Konferansın genelinde ortaya çıkan ortak kanaat, suya duyarlı şehirler inşa etmenin yalnızca bir çevre meselesi değil; çok aktörlü, çok disiplinli ve bütüncül bir yaklaşım gerektirdiğiydi. Bilim insanları ve hukukçuların