Avrupa Birliği, ağır taşımacılık sektöründe sera gazı emisyonlarını azaltmak amacıyla biyoyakıt kullanımını artırmayı planlıyor. Bu adımın, AB’nin yeni biyoekonomi stratejisinin merkezinde yer alacağı belirtilirken, çevre örgütleri biyoyakıtların sürdürülebilir olmadığı ve ciddi çevresel riskler barındırdığı gerekçesiyle bu yaklaşımı uzun süredir eleştiriyor. Eleştirilerin başında, biyoyakıt üretiminin gıda güvenliğini tehdit etmesi ve ormanların karbon tutma kapasitesini azaltması geliyor.
Özellikle havacılık ve denizcilik gibi karbonsuzlaşmanın hâlâ en zor olduğu sektörlerde biyoyakıt kullanımının artırılması hedefleniyor. Bu sektörler, AB toplam sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 8,4’ünü oluşturuyor ve fosil yakıtlara yüksek oranda bağımlı olmaya devam ediyor. Temiz enerji teknolojilerine yatırımlar sürse de sürdürülebilir alternatif yakıtların henüz yeterli ölçekte üretilememesi, Komisyon’u biyokütle temelli çözümlere yöneltiyor.
Biyoyakıtlar, kaynaklarına göre üç nesilde sınıflandırılıyor: Birinci nesil biyoyakıtlar gıda ürünlerinden, ikinci nesil biyoyakıtlar yenmeyen bitkiler ve tarımsal atıklardan, üçüncü nesil biyoyakıtlar ise alglerden elde ediliyor. Buna rağmen AB’nin mevcut biyoyakıt üretim kapasitesinin ihtiyacı karşılamaktan uzak olduğu vurgulanıyor. Avrupa Sayıştayı’nın 2023 tarihli raporu, sürdürülebilirlik sorunları, biyokütle arzındaki kısıtlar ve yüksek maliyetlerin biyoyakıt kullanımını sınırladığını ortaya koyuyor. Ayrıca uzun vadeli net bir politika eksikliği, sektöre yönelik yatırımları da olumsuz etkiliyor.
Avrupa Çevre Ajansı’nın verilerine göre, Avrupa’nın doğaya dayalı kaynak tüketimi ekosistemlerin kendini yenileme ve karbondioksit absorbe etme kapasitesini aşmış durumda. 2022 yılında biyokütlenin Avrupa enerji tüketimindeki payı yüzde 29’a ulaştı ve bu oran son 10 yılda yüzde 14 arttı. Bu durum, biyoyakıt stratejisinin çevresel sürdürülebilirliği konusunda kuşkuları artırıyor.
AB ile Ukrayna arasında imzalanan yeni tarım anlaşmasının biyoyakıt üretiminde kullanılacak hammaddelerin tedarikine katkı sağlayabileceği belirtiliyor. Ukrayna’nın geniş tarım alanları, özellikle tahıl ve yağlı tohum üretimi nedeniyle potansiyel bir tedarikçi olarak öne çıkıyor. Ancak hassas ürünler için getirilen ithalat kısıtlamalarının kaldırılması halinde Ukrayna’nın tedarik zincirinde daha merkezi bir rol üstlenebileceği ifade ediliyor.
Komisyon, 2012’den bu yana yürürlükte olan biyoekonomi stratejisinin üçüncü değerlendirmesini açıklamaya hazırlanırken bu stratejinin gıda güvenliği, iklim eylemi ve rekabetçilik hedeflerine katkı sağlaması amaçlanıyor. Biyoekonomi sektörünün 2023 yılında 2,7 trilyon euro ekonomik değer ürettiği belirtilirken, bu alanın AB için stratejik öneme sahip olduğu vurgulanıyor. Ancak ABD ve Çin kaynaklı küresel rekabet ile AB iç pazarındaki yapısal engeller, yeniliklerin Avrupa dışına kayma riskini doğuruyor.
Bu gelişmeler, COP30 sonrası oluşan küresel iklim politikası atmosferiyle de yakından ilişkili. Zirvede, iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelere yönelik finansman taahhütleri artırılsa da fosil yakıtların aşamalı olarak terk edilmesine dair net bir yol haritası ortaya konamaması, çevreciler tarafından hayal kırıklığı olarak değerlendirildi. Bu belirsizlik, AB’nin biyoyakıt politikasını yalnızca çevresel değil, aynı zamanda enerji güvenliği ve küresel rekabet perspektifiyle ele almasına yol açıyor.
Sonuç olarak Avrupa Birliği, emisyon azaltımı hedefiyle biyoyakıt kullanımını stratejik bir araç olarak görürken, bu yaklaşım çevresel sürdürülebilirlik, gıda güvenliği ve ekosistemler üzerindeki baskılar nedeniyle ciddi tartışmaları da beraberinde getiriyor.


