İlk olarak Türk Hukuk dünyasına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile giren “aile konutu” kavramı evliliğin genel hükümleri üst başlığı altında eşlerin hukuki işlemleri arasında aile konutuna ilişkin işlemler alt başlıklı 194.maddede hükme bağlanmıştır. İlgili madde uyarınca bir eş, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemeyecek, aile konutunu devredemeyecek veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamayacaktır. Şayet Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 25.05.2017 tarihli 2016/6764 E., Karar Numarası: 2017/6194 K. Numaralı dosyasında da “Somut olayda taşınmaz aile konutu olup, davalı eş dava konusu aile konutunu davalılardan …’a devretmiştir. Bu işlem sırasında davalı eş tarafından davacı eşin açık rızası alınmamıştır. Yukarıda açıklanan kurallar çerçevesinde eşin ‘Açık rızası’ alınmadan yapılan işlemin Hukuk Genel Kurulunca da açıkça ifade edildiği üzere “Geçerli olduğunu” kabul etmek imkansızdır. Eş söyleyişle eşin ‘açık rızası alınmadan’ yapılan işlemin geçersiz olduğunu kabul etmek zorunludur.” denilerek eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Farz-ı misal, aile konutunun maliki olan eş, tek başına giderek konutun ipotek edilmesi gibi bir sınırlama yapamayacaktır. Yapması halinde bu tasarruf “yolsuz tescil sayılacak” ve diğer eş tarafından Aile Mahkemesi’nde “tapu iptal davası” açabilecektir. Malik olmayan eş, ayrıca tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin konulmasını isteyebilecektir.
Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan rızası verilmeyen eşin de hâkimden müdahale talep etme hakkı bulunmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere eşin sonradan verdiği açık rıza ile işlem geçerlilik kazanır ve bu aşamadan sonra fikir değiştirerek tapu iptal davası açmak mümkün olmaz. Aynı şekilde, işlem yapılması ardından konutun “aile konutu” olduğu söylenerek işlemden dönülmesi de dürüstlük kuralına aykırı kabul edilmektedir. Konuya ilişkin Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 21.06.2023 tarihli 2023/127 E., 2023/1979 K. numaralı kararında da ilgili konuya atıf yapılmıştır: “Dosyadaki bilgi ve belgelerden davacının maliki bulunduğu taşınmaz üzerine, kendisi tarafından dava dışı Yaldız Meşrubat Dağıtım ve Ticaret Ltd. Şti.’nin borçları için davalı lehine ipotek konulduğu, davalı tarafından bu ipoteğe dayanarak davacı ve dava dışı borçlu aleyhine icra takibi başlatıldığı, Çorlu 1. Aile Mahkemesince davacının eşi tarafından açılan davanın kabulü ile ipoteğin fekkine karar verildiği ve kararın kesinleştiği; ancak kararın kesinleşmesinden önce taşınmazın satışının gerçekleştiği, davacının taşınmazının cebri icra yolu ile satılması sonucu satış bedelinin davalıya ödendiği anlaşılmaktadır. Davacı, bizzat ipoteği tesis ettiren olup ipoteğin tesis tarihinde tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmadığı açıktır. Davacının ipoteği tesis ettirdikten sonra taşınmazın aile konutu olduğunu ileri sürerek ipoteğin geçersiz olduğunu, dolayısıyla davalının sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek dava açması 4721 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayıp hakkın kötüye kullanılmasıdır. Bu nedenlerle İlk Derece Mahkemesince; davanın reddi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.”
Ek olarak yukarıda verilen kararda 2013/2-2056 E., 2015/1201 K. ve 15.04.2015 günlü Yargıtay Hukuk Genel Kurulu emsal kararına da yer verilerek TMK m. 194 hükmü ile eşlerin fiil ehliyetine getirilen sınırlamanın, aile konutuna şerhin konulması ya da konulmaması koşuluna bağlanmadığı gibi işlem tarafı olan üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmamasının da herhangi bir önemi bulunmadığına da değinilmiştir. Şayet gerekçede de belirtildiği üzere tapuya aile konutu şerhi konulmasa dahi o konut aile konutu özelliği taşımaya devam edecektir. Aile konutunun kirada olması halinde ise sözleşmeye taraf olmayan eşin kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı haline gelme durumu söz konusudur. Bildirim ardından bildirimde bulunan eş de diğer ile kiralayana karşı müteselsilen sorumlu olacaktır.
Sonuç olarak, Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi aile konutu üzerindeki hukuki işlemlerde eşlerin birlikte karar almasını zorunlu kılmış olup aile birliğinin korunmasını amaçlamaktadır. Yerleşik Yargıtay uygulamasında da eşlerin rızası olmadan yapılan işlemlerin geçersiz sayılacağını vurgulamakta olup, aile konutu şerhinin bulunmamasını da hükümlerden yararlanmamaya sebep olmayacağı, çünkü tapudaki aile konutu şerhinin kurucu değil, açıklayıcı nitelikte olduğu belirtilmiştir.